Danışanlar hayatlarından memnun olmadıklarını ve zorlandıkları konuları fark ettiklerinde bir değişim arzusuyla terapiye başvururlar.
Terapist, sonuç odaklı olarak değişim üzerine odaklanmak yerine danışanı acaba nasıl bir hayat istiyorum sorusuna yönelterek danışanın hayatındaki açmazlarını, seçimlerinin üzerine düşünmesini sağlar. Terapi sürecinde, danışanın farkında olmadığı düşünceleri, duyguları terapistin sorduğu sorular, işaret ettiği bağlantılar ile kişinin hayatındaki döngüleri ele alınır. Hayatımız hakkında düşünebilme, derinlemesine bakabilme alanlarını oluşturdukça arzu duyulan hayata ulaşma alanı açılır.
Psikoterapi danışanın kişinin içinde bulunduğu hayatı araştırabileceği bir alan sağlar.
İstediğim hayata erişmek için ne yapabilirim/neleri yapamam? Yapamayacaklarımın yasını nasıl tutabilirim? Bu değişimin önünü neler tıkıyor? Hangi seçimlerimden memnun değilim? gibi soruların cevaplarını araştırdıkça, farkındalık kazanıldıkça ve terapideki elde edilen farkındalıkları içselleştirdikçe evrilmesini istenilen hayata yaklaşmaya başlanır ve zorlanılan konular hafiflemeye başlar.
Aslında değişim için efor sabretmemize ihtiyacımız yoktur, her zaman bir değişim halindeyiz… fakat her bu değişim sadece olumlu bir çizgide ilerlemez. Aynı şekilde terapide de değişim çizgisel ve olumlu bir doğrultuda olmaz. Terapide kişinin iç dünyasındaki meseleler ele alındıkça zaman zaman iyi hissetmek, rahatlamış hissetmek kadar zorlanmış, üzgün, öfkeli, kafası karışmış gibi olumsuz duyguları hissetmek de gayet doğaldır. Duyguları tanımlamak ve hayatta duyguları rehber olarak almak değişimi sağlayacak en önemli adımdır. Önemli olan sürece güvenmek ve somut ve sonuca odaklanmak yerine kendinizi akışa bırakabilmektir, değişim ardı sıra gelecektir.