Kaygı, günümüzde kontrol edilmesi ve uzun vadede kurtulunması gereken insanın mutluluğu önünde engel oluşturan bir duygu olarak görülmektedir. Varoluşçu düşünürlerin ve psikanalistlerin görüşlerine bakıldığında ise kaygı bir engelden ziyade bizi hayat ile temasımızı, ilişki kurmamızı sağlayan bir fenomen olarak önümüzde çıkmaktadır.
Rollo May, kaygıyı normal kaygı ve nevrotik kaygı olmak üzere ikiye ayırır. Normal kaygı bireyin yaşamı boyunca karşılaştığı gerçekçi ve sağlıklı bir kaygıdır. Hayatın sonlu olması, belirsizlikleri ve bireyin sorumlulukları ile yüzleşmesinden kaynaklanır. Bu kaygı, kişinin hayatına yön vermesini sağlar. Öte yandan nevrotik kaygı nesnel bir tehtit ile orantılı olmayan kaygıyı dindirmek için gerçekliğin baskılanması ve kaygının azaltılması için kontrolü içeren bir kaygıdır, kişi kendi içinde yaşadıklarından kaçmaya çalışır. Bu ise bireyin gerçeklerden kaçmasına ve sorumluluklarından uzaklaşmasına neden olur. Rollo May, kişinin yaşadığı semptomları ve davranışları (psikosomatik, kaygı bozukluğu, yoğun alkol tüketimi) kaygıdan korunmak için seçtiği patolojik yollar olarak görür (May,2023). Yıkıcı bir şekilde kaygıyı deneyimleyen kişi hayatına yön vermekten uzak, otantik olmayan bir yerden deneyimler, kaygı ile yüzleşememesi ise kişinin hayatın aldığı tatminiyatı azaltarak kişinin hayal kırıklıklarını yoğunlaştırır.
Kaygı, performans kaygısı, terk edilme kaygısı gibi gündelik endişelerden öte varoluşumuzla yakından ilişki halindedir. Kaygı bir gün ‘’hiç’’ olabileceğimize dairdir. Kaygı tam da kişinin varoluşuna, özüne yönelik verdiği bir tepki olmasıya kaygı ontolojik bir meseledir. Varoluşçu bakış açısı; kaygıyı psikolojik mekanizmaların bir sonucu olarak değil, bizzat varoluşun kaçınılmaz bir yönü olarak görür.
Cohn, kaygının kaçınılmazlığının üç temel nedenini belirtmektedir: Bunlardan ilki seçmediğimiz bir dünyaya fırlatılmış olmamız, ikincisi ise sonucu kesin olmayan ve her zaman alternatif seçeneklerin reddedilmesini gerektiren seçimler yapma zorunluluğu halinde olmamız, üçüncüsü ise hayatın kaçınılmaz olarak ölüme doğru ilerlemesidir (Van Deurzen, ve Arnold-Baker, 2017).
Kierkegaard kaygıdan kaçmanın mümkün olmadığını kaygı ile yaşamanın yollarını bulmanın nihai amaç olduğunu ileri sürer. Kişi kaygıyı kabul edip kaygı ile yaşamayı öğrendiği taktirde insan yaşamında canlılığı da yakalayabileceğine dair vurgu yapar.
Paul Tillich ise kaygılı ve cesaret arasındaki dialektiğe değinerek insanın kaygılı olduğu için cesur, cesur olduğu için kaygılı olduğunu dile getirmiştir. İnsan her an var olmama ihtimaline karşı yaşamaya devam etmesinin, planlar yapmasının cesaret gerektirdiğine ve böyle bir varoluşun kaygı verici olduğu vurgusuna dikkatleri çevirmiştir.
Heidegger’e göre kaygı hayatın içinden bir meseledir. İnsanın kaygılı olması insanın güvende olmaması, eksik olması ile ilişkili olduğunu vurgulayarak kaygının insanı otantik bir yaşama çağırmasının üzerine durmuştur.
Sartre kaygıyı insan olma hali ile eş değer tutarak kaygının özgürlük ve sorumluluk ile ilişkisine değinir. Sartre’a göre kişi her an seçim yapar ve bu seçim yapmanın getirdiği özgürlük/sorumluluk hali kişide bir bulantı (kaygı) halini getirir. Kişi seçim yapmaktan ve dolayısıyla özgürlüğünden kaçamayacağı gibi kaygıdan da kaçamaz.
Psikoterapide Kaygı
Psikoterapide, kaygıyı ortadan kaldırmaya çalışmak yerine kaygıyı doğru bir şekilde ele alarak danışanı yanılsamalarından uyandırma hedeflenlenir. Danışanın, hayallerine yön vermesine, kaygıyı rehber olarak almasına ve kaygının işaretlerine kulak vermesine ve hayatı daha otantik bir biçimde yaşamasına yardım edilir (Van Deurzen ve Arnold-Baker, 2017).
Terapist kaygıyı insanın hayatına yön verebilmesinde nasıl bir hayat istediğine dair farkındalığına ve yaşama sevincine çekebilmesini sağlar. Terapi sürecinde varoluşsal kaygı ile yüzleşmek onları kabul etmek, bireyin daha otantik ve tatmin edici bir yaşam sürmesine yardımcı olur. Terapide, bu kaygıları ele almak ve deneyimlerini anlamlandırmak terapinin önemli bir kısmını kaplamaktadır.
Kaygı, insanın yaşamında canlılığın göstergesi, hayatta olduğuna dair işaret ve otantik yaşamın yol göstericisidir.
Kim ki doğru şekilde kaygılanmayı öğrenir, nihaiyi öğrenir
Soren Kierkegaard
Kaynakça
Van Deurzen, E., & Arnold-Baker, C. (2017). Existential perspectives on human issues: A handbook for therapeutic practice. Bloomsbury Publishing.
May, R. (2023). Kaygının Anlamı. Okuyan Us.